-Ey Tanrım ben o kadar emek verdim, o kadar
uğraştım sen doğru zamanda yağmur yağdırmayıp, doğru zamanda güneş açtırmadığın
için ancak ektiğimin yarısı kadar alabildim. Doğru zamanda yağdırsaydın ve
güneş açtırsaydın şimdi bunun iki katı ürünüm olacaktı!
Tanrı eser gürler ama
kuluna da bir ders vermek ister.
- Madem bu işi bilmediğimi iddia ediyorsun al o zaman
yağmuru ve güneşi senin emrine veriyorum sen istediğin zaman yağdır, istediğin
zaman güneşi açtır.
Bizim çiftçide
mutlulukla gider ve seneye ürün ekeceği zamanı bekler. Artık güneş ve yağmur
onun emrindedir. Bahar gelir tohumları eker, ne zaman su isterse ürünler
yağmuru yağdırır, ne zaman güneşe gerek duyulsa güneş açtırır. Sahiden de tarla
görülmeye değerdir ektiğinden dört katı fazla ürün yetişir çiftçi mutlu
böbürlenir;
-Gördün mü Tanrım bak doğru zamanda yağmur yağıp güneş
açınca nasılda bir anda ürünlerim arttı!
Sonunda çiftçi
heyecanla ürünlerini biçeceği zamanı bekler ve o gün gelip çatar. Heyecanla
tarlaya gider ve ürünleri biçmeye başlar fakat gözlerine inanamaz elini attığı
her buğday tanesinin içi çürümüş ve bomboştur tüm tarlayı bu şaşkınlık ve
üzüntüyle sürer kala kala elinde önceki yılların bile yarısında bir avuç ürün
kalır. Tabi bizim çifçi durur mu ? Gene Tanrıyı suçlayacak ya koşmuş Tanrının
yanına.
-Tanrım ben tam zamanında ürünlere yağmur yağdırdım ve güneş
açtırdım ama yine de önce ki yılların yarısı kadar olmayacak ürün çıktı oysaki
bütün tarla yemyeşildi. Neden böle oldu sen benim rızkıma mı engel oluyorsun?
Tanrı gülümser ve cevap verir.
-Sen onların her ihtiyacı olduğu zaman su ve güneş vererek
ekinlerin zorluklarla
mücadele etmesine engel oldun ve kendi güçlerini kullanarak olgunlaşmalarına
engel oldun!
Bizimde bu çiftçi
gibi hayatı anlamak adına büyük bir derse ihtiyacımız var sanırım.
Hayatta o kadar çok
şeyi kolaylıkla elde etmeye alışıyoruz ve alıştırılıyoruz ki karşımıza çıkan
ilk engelde ilk zorlukta ne yapacağımızı bilemez oluyoruz. Bunun sebebini
anlamak için aslında dönüp şöyle hayatımızın ilk evrelerine bakmamız yeterli
olacaktır.
“ Hımm kimmiş o seni döven çocuk göster de haddini
bildireyim”
“ Bey yeni telefon çıkmış bizim kız ondan istiyor. İyide
arkadaşlarından geri mi kalsın”
“ Dur dur ! Sen dökersin ben taşırım.”
“ Aaaa olur mu evladım ben gelir evini temizlerim”
“Bırak canım ben toplarım yatağını sen geç kalma”
Bu örnekleri oldukça artırabiliriz sanırım ve birçoğumuz
için hiçte yabancı değil belki sizin için yabancıdır da hani bir arkadaşınızın
başına gelmiş olabilir diye söylüyorum J
Çocuklarımızda hayata
ektiğimiz birer tohum aslında. Anne ve babalar olarak yeterince onları kötü
yönde etkileyecek iletişim hataları yaparken birde üstüne onun kendi başına
mücadele edip gerçek olgunluğa ulaşmamaları için elimizden gelen her şeyi
yapıyoruz. İyi anne, baba olma kavramını çocukların her istediğini her an
yapmakla karıştırır olduk. Hele yeni yetiştirilen Z kuşağı nesil bu konuda
oldukça şansız gibi görünüyor. Hem çağın teknoloji çılgınlığı hem de güven
problemleri bir araya gelince oldukça korumacı ve iletişimsiz bir nesil
yetiştirilmekte. Doğal süreç tamamen ortadan kalkıyor. Çocukların büyük bir
çoğunun karşılaştığı en büyük sorun internetin olmayışı ya da oynadıkları
oyunda level atlayamamaları oluyor. Sokaktan üstü başı çamur içinde gelen çocuk
görmek oldukça zorlaştı. Hele kendi başlarına bir sorunun üstesinden
geldiklerini görmek!İmkanlarımızı son safhasına kadar zorlayıp elimizden
gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ve bunu yaparken farkında olmadan onların
doğal büyüme süreçlerini sabote edip potansiyel güç kaynaklarını kullanarak
olgunlaşmalarına da engel oluyoruz. Bir çok anne baba bu yazıyı okuyunca çevre,
şartlar ve modern hayatın gerekliliklerinin bunlar olduğunu da savunabilirler.
Yine de bu onlara kendi güvenli olduğunu düşündüğünüz ortamlarında ,
kapasitelerini ortaya çıkaracak imkanlar sunmamıza engel değil! Bırakın
yatağını kendi toplasın günlerce dağınık kalsın! Bırakın banyosunu kendi
yapsın! Bırakın okula otobüsle metroyla gitme imkanı varsa onla gitsinler!
Bırakın kendi kıyafetini kendi seçsin saçma sapan bile olsa seçsin ve öyle
giyinsin! Ev kirlenecek diye korkmayın bırakın yemeğini kendi yesin! Bırakın
gençleri yarış atı gibi koşturmaktan onlara hayallerinin ne olduğunu sorun !
Bırakın sizin istediğiniz ve olmak istediğiniz gibi avukat , hakim, doktor ,
mühendis olmasınlar !Bırakın çocukları hatalar yapsınlar ve ders alıp
olgunlaşsınlar! Bırakın çocukları onlar güneşsiz , susuz kalsınlar zaman zaman
ve vermek için meyvelerini mücadele etsinler , fırtınayla , karla ,
yağmurla!Bırakın çocukları ki hayatta ilk gördükleri zorlukta pes edip
kalmasınlar ! Bırakın ki çocukları yeşil başlı fakat içi boş ekin tarlası gibi
kalmasınlar! Yalnız sevmeyi bırakmayın onları her koşulda ve her şartta!
Çocukların musmutlu
yaşayacağı bir dünya dileğiyle.
Tuba Aydoğan
Öğrenci Koçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder